top of page

Terapi Gerçekten İşe Yarar Mı?

Bilimsel kanıtlar, ekoller arası farklar ve terapötik ilişkinin belirleyici rolü

Psikoterapiye başlamadan önce zihnimizde beliren “gerçekten işe yarayacak mı?” sorusu, yalnızca kişisel bir tereddüt değil; modern klinik psikolojinin yarım asrı aşan araştırma gündeminin de tam merkezindedir. Bugün artık, farklı kuramsal ekollere dayalı yaklaşımların çok sayıda tanıda kontrol koşullarına kıyasla anlamlı ve klinik açıdan değerli iyileşmeler sağladığı; fakat bu etkinliğin nasıl ve hangi koşullarda ortaya çıktığını açıklarken terapötik ilişkinin (ittifakın) sistematik biçimde öne çıktığı oldukça netleşmiştir.


“İşe yarıyor” demek ne demek?

Yüzlerce araştırma, psikoterapinin depresyon, kaygı bozuklukları, travma ve ilişki problemleri gibi birçok alanda anlamlı düzeyde iyileşme sağladığını gösteriyor.

Pim Cuijpers ve arkadaşlarının (2016) geniş çaplı bir çalışması, farklı terapi türlerinin ortak bir sonuca ulaştığını ortaya koydu:Terapiye katılan bireyler, tedavi görmeyen kişilere göre yaklaşık yüzde 80 oranında daha fazla ilerleme gösteriyor.

Yani terapi, yalnızca “iyi hissetmeyi” değil, yaşam kalitesini ve işlevselliği artırmayı da destekliyor.


Dinamik (psikodinamik) terapi: Anlamlandırmanın dönüştürücü etkisi

Dinamik terapi, bugünkü duygusal tepkilerimizin ve ilişki biçimlerimizin geçmiş deneyimlerle nasıl bağlantılı olduğunu anlamamızı sağlar.Jonathan Shedler (2010) bu terapi türünü şöyle tanımlar:

“Psikodinamik terapi yalnızca belirtileri azaltmaz; kişinin kişilik yapısında kalıcı bir değişim yaratır.”

Shedler’ın klasik derlemesi, psikodinamik terapinin etki büyüklüklerinin, kanıt temeli güçlü diğer psikoterapilerle benzer düzeyde olduğunu; danışanların tedavi tamamlandıktan sonra dahi ilerleme göstermeye devam edebildiğini raporlar.

Abbass, Town ve Driessen (2014)’in incelemeleri, kısa süreli dinamik terapilerin (STPP) bile depresyon ve kaygı bozukluklarında belirgin iyileşme sağladığını gösteriyor.

Bu yaklaşımda değişim, çoğu zaman “anlaşılmak” hissiyle başlar.Danışan, kendi hikâyesini ilk kez biri tarafından yargılanmadan duyduğunda, iyileşmenin zemini oluşur.


Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Zihinsel şemaların yeniden inşası

BDT, düşüncelerin duygular ve davranışlar üzerindeki etkisini merkezine alır.Amaç, kişinin kendisine zarar veren otomatik düşüncelerini fark edip, onları daha gerçekçi ve işlevsel düşüncelerle değiştirmesini sağlamaktır.

Hofmann ve arkadaşları (2012), 100’den fazla çalışmayı inceledikleri araştırmalarında şu sonuca ulaşmıştır:

“Bilişsel davranışçı terapi, depresyon ve kaygı bozukluklarında en güçlü bilimsel desteğe sahip terapi türüdür.”


Üçüncü Dalga Terapiler: Kabullenmek, Fark Etmek ve Şefkat Göstermek

1990’lardan itibaren gelişen üçüncü dalga terapiler, düşünceleri değiştirmeye değil, onlarla farklı bir ilişki kurmaya odaklanır.Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), kişinin zorlayıcı duygularla savaşmak yerine onları kabullenmesini ve değerleri doğrultusunda yaşamaya yönelmesini hedefler.

“ACT’nin amacı zor duyguları yok etmek değil; yaşamın getirdikleriyle birlikte kalabilmektir.”(Hayes, 1999)

Benzer biçimde Bilinçli Farkındalık Temelli Terapi (MBCT), depresyonun tekrarlamasını önlemede oldukça etkili bulunmuştur.Bu yaklaşımlar, “acıya rağmen yaşamayı” öğretir — çünkü iyileşmek her zaman acının bitmesi değil, onunla birlikte var olabilmektir.


Terapötik İlişki: Değişimin Görünmez Taşıyıcısı

Terapötik ilişki, bir terapi sürecinin yalnızca başlangıç noktası değil; onun omurgasıdır.Yapılan yüzlerce araştırma, danışan ile terapist arasındaki ilişkinin niteliğinin, kullanılan yöntemden çoğu zaman daha belirleyici olduğunu göstermektedir.

Flückiger, Del Re, Wampold ve Horvath (2018) tarafından 30 binin üzerinde danışanın verisiyle yapılan kapsamlı bir çalışma, bu ilişki ile terapi başarısı arasında r = 0.28 düzeyinde güçlü bir ilişki bulmuştur.Bu sayı, psikolojik araştırmalarda oldukça anlamlı bir etkiyi ifade eder.

“Terapötik ittifak, psikoterapi başarısıyla en güçlü ilişkilere sahip değişkenlerden biridir.”(Flückiger et al., 2018)

Dahası, bu bulgu yalnızca belirli bir ekole —örneğin bilişsel, dinamik ya da davranışçı terapiye— özgü değildir.Araştırmacılar, hangi terapi yöntemi uygulanırsa uygulansın, ilişkinin kalitesi değişimi öngörmeye devam ettiğini vurgular:

“Bu ilişki, terapistin yaklaşımı, ölçüm yöntemi, ülke veya danışan özelliklerinden bağımsız olarak tutarlılığını korumaktadır.”(Flückiger et al., 2018)


Peki “terapötik ilişki” dediğimiz şey tam olarak nedir?

Bilimsel olarak ittifak üç temel bileşenden oluşur:

  1. Güven ve duygusal bağ – danışan kendini yargılanmadan anlatabildiğinde, sinir sistemi güvenlik hissine geçer; bu durum beynin öğrenme ve yeniden yapılanma süreçlerini aktif hâle getirir.

  2. Hedef birliği – danışan ve terapist, terapi sürecinden beklenen hedeflerde ortaklaşır. Bu ortak yön, danışanın motivasyonunu sürdüren “içsel pusula” gibidir.

  3. İşbirliği – terapi sürecinde değişim, “birlikte düşünme” ile mümkün olur; danışan edilgen değil, sürecin aktif ortağıdır.

Bu bileşenlerin her biri, hem nörobiyolojik hem de duygusal düzeyde iyileşmenin temelini oluşturur.Güven ortamı, beynin tehdit algısını azaltır; duygusal paylaşım, travma hafızasının yeniden işlenmesini kolaylaştırır; işbirliği ise kişinin kendi kaynaklarını fark etmesini sağlar.


İlişkinin Bilimsel Dayanakları

Psikoterapi araştırmalarında 50 yılı aşkın bir süredir yinelenen sonuç şudur:Yöntemler farklı olsa da değişimi taşıyan şey ilişkidir.

Horvath ve Symonds (1991), 24 çalışmayı inceleyerek ittifak ile terapi sonuçları arasında orta düzeyde ama tutarlı bir ilişki bulmuşlardır.Yirmi yıl sonra Flückiger ve arkadaşlarının (2018) meta-analizi, bu bulguyu daha da güçlendirmiş ve etkilerin zaman içinde azalmadığını, aksine terapi ilerledikçe ilişkisel bağın kuvvetlendikçe sonuçların da iyileştiğini göstermiştir.

Zilcha-Mano (2019) ise terapötik ilişkinin sadece bir “arka plan değişkeni” olmadığını, bizzat değişimi oluşturan mekanizma olduğunu vurgular:

“Terapötik ilişki yalnızca değişimin bağlamı değildir; değişimi başlatan mekanizmadır.”

Bu ifade, klinik anlamda önemli bir fark yaratır.Çünkü artık biliyoruz ki bir danışan, güvenli bir ortamda anlaşılma ve kabul görme deneyimi yaşadığında, yalnızca geçmişini anlatmaz — o geçmişi yeniden düzenler.


Sonuç: Terapi, İlişki Üzerinden İyileştiren Bir Deneyimdir

Evet, terapi işe yarar.Ancak bu etki, yalnızca doğru tekniklerin uygulanmasından değil, bir insanın tüm dikkatiyle bir diğerine yönelmesinden doğar.Terapötik süreç, bireyin duygularının ilk kez karşılık bulduğu güvenli bir alan yaratır.Bu alanda utanç, suçluluk ve korku gibi savunucu duygular zamanla çözülür; yerlerini güven, merak ve kendine yönelik daha yumuşak bir anlayış alır.

Zaman ilerledikçe danışan, terapistin sesini değil, o sesin temsil ettiği kabul edici ve düzenleyici tavrı içselleştirir.Bir başkasının onu anlamaya gerçekten niyet ettiği o deneyim, kişinin kendine yaklaşımını da dönüştürür.Artık yalnız değildir; çünkü kendiyle ilişkisinde yeni bir bağ kurabilmiştir.

Bu noktada terapi, bir teknik uygulamadan çok daha fazlasına dönüşür.Klinik sınırlarını aşarak, insanın varoluş biçimine nüfuz eder.Terapötik ilişkinin içinde deneyimlenen güven ve görülme hissi, seansın ötesine taşar;kişinin ilişkilerine, düşünme tarzına ve yaşamına yayılır.

Çünkü bir insan, bir kez gerçekten anlaşıldığında, artık eskisi gibi düşünmez, hissetmez, tepki vermez.İyileşme, yalnızca semptomların azalması değil, kendilikle kurulan ilişkinin yeniden yapılanmasıdır.Bu nedenle, terapi sürecinin sonunda iyileşen şey yalnızca birey değildir —yaşamın anlamıyla kurulan bağ da yeniden şekillenir.

 

Kaynakça

Norcross, J. C., & Lambert, M. J. (2018). Psychotherapy relationships that work (3rd ed.). Oxford University Press.

Wampold, B. E., & Imel, Z. E. (2015). The Great Psychotherapy Debate: The Evidence for What Makes Psychotherapy Work. Routledge.

Flückiger, C., Del Re, A. C., Wampold, B. E., & Horvath, A. O. (2018). The alliance in adult psychotherapy: A meta-analytic synthesis. Psychotherapy, 55(4), 316–340.

Horvath, A. O., & Symonds, D. (1991). Relation between working alliance and outcome in psychotherapy: A meta-analysis. Journal of Counseling Psychology, 38(2), 139–149.

Zilcha-Mano, S. (2019). Not just nonspecific factors: The roles of alliance and expectancy in psychotherapy. Journal of Clinical Psychology, 75(12), 2204–2214.

Shedler, J. (2010). The efficacy of psychodynamic psychotherapy. American Psychologist, 65(2), 98–109.

Hofmann, S. G., Asnaani, A., Vonk, I. J. J., Sawyer, A. T., & Fang, A. (2012). The efficacy of cognitive behavioral therapy: A review of meta-analyses. Cognitive Therapy and Research, 36(5), 427–440.

 
 
 

Yorumlar


Etiler / İstanbul

psk.sirvaninanc@gmail.com

  • LinkedIn
  • Instagram

© 2025 Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page