Jeffrey Young tarafından geliştirilen Şema Terapi, bireyin çocukluk ve ergenlik dönemlerinde karşılanmamış duygusal ihtiyaçlarının yaşam boyu süren düşünce ve davranış kalıplarına nasıl dönüştüğünü açıklamayı amaçlar. Bu yaklaşıma göre birey, “şema” olarak adlandırılan inanç ve duygusal örüntülerle hareket eder; bu şemalar çoğunlukla erken dönem yaşantılarla şekillenir ve birey farkında olmadan tekrar eden ilişki döngülerine girer.
1990’ların ortasından itibaren tüm dünyada milyonlarca insanı ekran başına toplayan Friends, sadece bir komedi dizisi olmanın ötesine geçerek izleyicilerin duygusal bağ kurabileceği karakterler sundu. Bu karakterlerin yaşamlarındaki iniş çıkışlar, ilişkilerdeki karmaşıklıklar ve bireysel çıkmazlar; çoğu kişinin kendi yaşantılarından bir şeyler bulmasını sağladı.
Rachel Green: Onay Arayıcılığı ve Duygusal Yoksunluk Şeması
Rachel Green, dizinin ilk bölümünde düğün gününde gelinliğiyle Central Perk’teki kanepede belirdiğinde yeni bir hayatın ve kendi bireysel yolculuğunun başlangıcını temsil ediyordu. Ailesinin sunduğu maddi konforu reddederek arkadaşlarının arasında, tabiri yerindeyse “sıfırdan” başlamak istemesi, onun için yalnızca dışsal bir değişimi değil, içsel bir kimlik arayışını da simgeler.
Şema Terapi perspektifinden bakıldığında Rachel’ın davranış örüntüleri özellikle onay arayıcılığı ve duygusal yoksunluk şemalarıyla ilişkilendirilebilir. Onay arayıcılığı şeması, bireyin kendi değerini dış dünyanın onayına göre tanımlamasıyla ilgilidir. Rachel’ın kariyer seçimleri, giyim tarzı, ilişkileri ve özellikle Ross ile olan gelgitli birlikteliği, sık sık “başkaları beni nasıl görüyor?” sorusunun gölgesinde şekillenir. Başta modaya olan ilgisi, yalnızca bir estetik tercihten çok, sosyal kabulün bir aracına dönüşür.
Öte yandan, Rachel’ın özellikle ailesiyle olan ilişkilerine bakıldığında duygusal yoksunluk şemasının izlerine rastlanabilir. Bu şema, bireyin temel duygusal ihtiyaçlarının — şefkat, empati, kabul ve yönlendirme — çocuklukta yeterince karşılanmaması sonucu gelişir. Rachel sık sık ailesinden sevgi yerine beklenti gördüğünü ifade eder. Anne babasının “uygun” erkekle evlenme, belirli bir yaşam standardına sahip olma gibi dayatmaları, onun bireysel sınırlarını keşfetmesini engellemiş ve duygusal olarak görünmez hissetmesine neden olmuştur.
Rachel’ın aşk ilişkilerindeki çalkantılar da bu şemaların bir devamı niteliğindedir. Ross ile yaşadığı "birlikte miydik, ara mı verdik?" tartışmaları, onun bağlanma ihtiyacı ile bireyselleşme arzusu arasında sıkıştığını gösterir. Bazen duygularını görmezden gelerek kaçmayı, bazen ise fazlasıyla idealize ederek bağlanmayı tercih eder. Bu ikilem, şemaların etkisiyle gelişen uyumsuz başa çıkma stratejilerinin doğal bir sonucudur.
Monica Geller: Kusurluluk ve Yüksek Standartlar Şeması
Monica Geller, dışarıdan bakıldığında düzen takıntısı, rekabetçiliği ve kontrol etme isteğiyle tanınan bir karakterdir. Ancak bu yüzeyin altı kazıldığında, erken dönem yaşam deneyimlerinin şekillendirdiği daha kırılgan ve incinmiş bir yapı ortaya çıkar. Şema Terapi perspektifinden değerlendirildiğinde Monica'nın yaşam örüntüleri en çok kusurluluk ve aşırı yüklenmiş standartlar şemalarıyla örtüşür.
Kusurluluk şeması, bireyin temel inancı olan “Ben yeterli değilim, bir şeylerim eksik, insanlar gerçek beni tanırsa reddeder” duygusuyla karakterizedir. Monica’nın geçmişine baktığımızda, ailesiyle olan ilişkilerinde özellikle annesi tarafından sık sık eleştirildiğini ve Rachel’a kıyasla sürekli yetersiz hissettirildiğini görürüz. Annesinin, Monica'nın yaptığı hiçbir şeyi yeterli bulmaması, onda kendini kanıtlama ihtiyacını pekiştirmiştir. Bu nedenle, Monica çoğu zaman ilişkilerinde olduğu kadar arkadaşlıklarında da “kendini ispat” etme çabasındadır.
Bu durumla bağlantılı şekilde, yüksek standartlar şeması da Monica'nın yaşamında oldukça belirgindir. Bu şema, bireyin kendi değerini yalnızca başarıları, üretkenliği ya da mükemmel performanslarıyla ölçmesiyle ilgilidir. Monica’nın temizlik ve düzen takıntısı, yalnızca bir alışkanlık değil, kontrolü elinde tutarak içsel yetersizlik duygusunu bastırma çabası olarak yorumlanabilir. Ayrıca yemek yapma becerilerini sürekli öne çıkarması ve “en iyi ev sahibi olma” arzusuyla yanıp tutuşması da yine bu şemanın uzantılarıdır.
İkili ilişkilerinde de bu şemaların etkisini görmek mümkündür. Özellikle Chandler ile olan ilişkisinde, zaman zaman “fazla verme” eğilimi, karşılıklı bir bağ kurmaktan çok, sevilmeyi hak etme çabasının yansımasıdır. Duygusal yakınlık geliştikçe kontrolü elden bırakmakta zorlanması, derinlerde hala bir kusurluluk hissini taşıdığını gösterir.
Monica’nın yaşadığı içsel sıkışmışlık, onun yalnızca mükemmeliyetçi biri değil, aynı zamanda sevilmeye ve takdir edilmeye fazlasıyla aç bir karakter olduğunu da gösterir. Ve bu yönüyle izleyicinin kalbine dokunur; çünkü çoğumuzun içinde kendini yetersiz hissettiği alanlar vardır.
Phoebe Buffay: Terk Edilme ve Güvensizlik Şeması
Phoebe Buffay, Friends evreninin en sıra dışı ve en özgün karakterlerinden biridir. Merhametli oluşu, spiritüel dünyaya olan ilgisi, sivri dili ve sıra dışı yaşam öyküsüyle hem izleyiciyi güldürür hem de zaman zaman içsel bir sarsıntıya uğratır. Onun karakter derinliği, en çok da travmatik geçmişiyle ve hayata karşı geliştirdiği savunma biçimleriyle anlam kazanır. Şema Terapi çerçevesinde bakıldığında Phoebe’nin davranış örüntülerinde en çok terk edilme ve güvensizlik/istismar şemalarının izleri görülür.
Terk edilme şeması, bireyin sevdiği insanların onu bir gün terk edeceğine dair kronik ve yoğun bir inancı barındırır. Phoebe’nin çocukluk öyküsü, annesinin intiharı, babasının ortadan kaybolması ve sokakta büyümek zorunda kalışı; onun güvenli bağlanma geliştirme ihtimalini ciddi biçimde sekteye uğratmıştır. Bu geçmiş, Phoebe’yi dış dünyayla kurduğu ilişkilerde hem bağımsız hem temkinli biri haline getirmiştir. İnsanlara yaklaşırken sevecen ve esprili bir yön gösterse de, çoğu zaman duygusal sınırlarını sıkı tutar. Bu da bir yandan terk edilmekten kaçınma stratejisi, diğer yandan bağ kurmaktan doğan kaygının bir yansımasıdır.
Güvensizlik/istismar şeması ise kişinin diğer insanların kötü niyetli, sömürücü ya da zarar verici olabileceği inancına dayanır. Phoebe’nin mizahi diliyle örttüğü sert yanıtları, zaman zaman pasif-agresifleşen tavırları ve sezgisel olarak insanları test etme eğilimi, bu şemanın işaretlerindendir. Özellikle erkeklerle olan ilişkilerinde, tam bir güven geliştirmesi uzun zaman alır; çünkü içsel olarak her an incinmeye hazır gibidir. Bir yandan da bu şemayı kırmaya çalışır: Arkadaşlarına yoğun bir sadakat duyar, onları korur, hatta kendi travmalarına rağmen onlara destek olmaktan kaçınmaz.
Phoebe'nin en dikkat çekici yönlerinden biri de, tüm bu şematik yükleri bir şekilde dönüştürerek kendine has bir “hayatta kalma mizacı” oluşturmuş olmasıdır. Esprili yaklaşımı, sıradışı şarkıları, pozitif görünen ancak savunmayla örülü doğası, onun yalnızca “eğlenceli” değil, aynı zamanda oldukça derin ve dirençli bir karakter olduğunu da gösterir. Şemaları onu zayıflatmaktan çok, bir çeşit maskeye ve başa çıkma stiline dönüşmüştür.
Friends dizisinin kadın karakterleri; bir yandan dostluk, aşk ve kariyer arayışlarıyla ekrana renk katarken, diğer yandan izleyicinin kendi içsel dünyasına dair pek çok duyguyu tanımasına aracılık eder. Rachel’ın onaylanma ihtiyacı, Monica’nın mükemmeliyetçiliği ve Phoebe’nin savunmalarla örülü bağımsızlığı; yalnızca bireysel özellikleri değil, aynı zamanda erken dönem yaşantıların psikolojik yapılanma üzerindeki etkilerini de gözler önüne serer. Şema Terapi perspektifi ise bu karakterleri yalnızca eğlenceli figürler olarak değil, duygusal derinlikleri olan bireyler olarak da değerlendirmemizi sağlar.
Popüler kültür, yüzeyde sıradan gibi görünen anlatıların altında derin psikolojik katmanlar barındırabilir. Friends gibi diziler ise bu katmanları şefkatli ve mizahi bir dille görünür kılma gücüne sahiptir. Her izlediğimizde başka bir detaya takılmamız, belki de onların hikâyesinde kendi yolculuğumuza dair bir şey bulmamızdandır.
コメント